Tatlı Meltem
Ah olmaz mıydım ben
Saçlarında gezinen rüzgar
Gözüne çarpan yıldız
İçtiğin su, yediğin lokma
Biraz karışabilmek için sana
Kıskanırım o rüzgarı
Saçlarına değdi
Kıskanırım o yıldızı
Gözlerin onu seçti.
O su, o lokma
Nasıl da sana karıştı.
Kendim olmasam
Senden bir parça olsam
Sana dokunabilmiş her şeyde
Biraz ben olsam.
Olmasam burada
Sende olsam.
Beni sevmezsen
Keşke ben bir rüzgar olsam
Salınsam saçlarının arasına
Beni görmezsen
Keşke ben bir yıldız olsam
Geceleri ah geceleri
Bakıp düşündüğün
Özlemini ve yitirdiklerini.
Ah senin kirpiklerin
Sıra sıra dizilsem
Gözlerinden gelen yaşlara
İlk ben sarılsam.
Ah senin saçının her teli
Ben olsam da
Hayatına esmiş her rüzgarda
Senle beraber savrulsam.
Ben ne olsam da
Sana ait olsam?
Kâfi kendim bile olsam.
🤳🏼🌅 durup gün batımının fotoğrafını çektiğin an.
Bazı zamanlarda istersin ki canının ötesinden, içlerden bir ses duyasın, bir el uzansın, okşasın seni. Derinliğine katlanmış, suyun yüzüne çıkmayı başarmış bir kol sarılsın sana. Karanlığından korkmayan bir ışık yolunu aydınlatsın. Omzunda ağlayacağın bir merhaban olsun. Seni saran sarmayalan bir battaniye gibi korusun istersin birileri seni içinden geçen kıştan.
Arzun vuku bulduğunda aydınlanır elbet zifiri karanlığa mahkum kalmış ruhun. Geceden geçersin elbet. Doğan güneşi görürsün elbet fakat hayat bazen öyle bir yerden geçirir ki seni ne yol vardır ne de yoldaş vardır. Senle diğer insanlar arasındaki mesafede dolaştığında tek rastladığın aynada gördüğündür. Ona sıkı tutunamazsan, kaybedersin. Bir virajdan dönerken savrulur gider. Geriye de her insanda olduğu kadar bir insan kalır sana. Kendine yardım etme yetin olmadan sadece bir et yığını haline gelirsin.
Yeri geldiğinde kendi sesini kendin çıkaracaksın. Ondan duyacaksın. Kendi başını kendin okşarken farkedeceksin ne kadar mümkündür kurtarmak kendini içindeki hengâmeden. Kendini bulup su yüzeyine çıkaracaksın ki yarattığın derinlikte kaybolmayasın. Farkedeceksin seni boğanın da , kurtaranın da sen olduğunu. Aşacaksın karanlığı. Bazen yakacaksın elinde kalanı aydınlanmak için ama sen kendi gecene yıldız olduğunda, kendi gecene ay olduğunda göreceksin nasıl kıvılcımlar var içinde kendini aydınlatmaya yetecek ve belki başkalarına dahi yetecek ateşi göreceksin içinde. Hem ısıtan sizi, hem de aydınlatan. O zaman bileceksin içindeki cevheri,düşünce kalkmak gerektiğini. Hatta bileceksin karanlıkta nasıl yürüyeceğini yolundan sapmadan. Karanlığına katlanabileceğini göreceksin. Dışardan gelse de gelmese de çağrına bir cevap sen içinde bulacaksın merhemini yarana sürecek. Sen sana tutunacaksın daha iyi kavrayacağın bir şey olmadığını gördüğünde. Güzel olacak sonra, güzel.
Nisanda sokaklar ve hiç sevilmemiş kadınlar
Taştan duvarlar ve camdan kaburgalar
Nisana buhran sokaklara emir
Kadın zaten hem şiir hem şair
Göğüs kafesinde bülbülün ötüyor
Sesini duyan var mı tık tık
O camdan kafese nasıl sığdı
Bedenin, düşüncelerin ve düşlerin
Hep bundan mıydı hiç düşmeyişin
Bir çocuk aklıyla camdan kafese girişin
Tökezlersin,yalpalarsın belki
Tuz buz olursun ve özgür
Karışırsın toprağa
Sonra belki yine bir nisanda
Yeşillik tabağına kıvrılırsın
Bir kahvaltı sofrasında
Dünya gerçekten iyileşirse bir gün
Hiç bilemeyiz ki kelimeler mısralarda nasıl dans ederlerdi birbirleriyle en karanlık anıma bir zerre ışık sen olsaydın. Böyle umutsuz, böyle yorgun durmazlardı. Ayaklanıp dans ederlerdi olanca bir ihtirasla.Ama benim karanlığımda dans eden kelimelerde fark edilmemeye maruz. Kelimeler kaskatı tüm vazgeçmişlikleriyle. Tüm bu kaskatılık bıçak etkisiyle kimsenin görmediği yaralar açarken karanlıkta,ben de sadece duruyor olacağım,ışıkları kapatan elimi tekrar diğer elimle kavuşturduğumda.
Aralık 17’