Tatlı Meltem

Ah olmaz mıydım ben

Saçlarında gezinen rüzgar

Gözüne çarpan yıldız

İçtiğin su, yediğin lokma

Biraz karışabilmek için sana

Kıskanırım o rüzgarı

Saçlarına değdi

Kıskanırım o yıldızı

Gözlerin onu seçti.

O su, o lokma

Nasıl da sana karıştı.

Kendim olmasam

Senden bir parça olsam

Sana dokunabilmiş her şeyde

Biraz ben olsam.

Olmasam burada

Sende olsam.

Beni sevmezsen

Keşke ben bir rüzgar olsam

Salınsam saçlarının arasına

Beni görmezsen

Keşke ben bir yıldız olsam

Geceleri ah geceleri

Bakıp düşündüğün

Özlemini ve yitirdiklerini.

Ah senin kirpiklerin

Sıra sıra dizilsem

Gözlerinden gelen yaşlara

İlk ben sarılsam.

Ah senin saçının her teli

Ben olsam da

Hayatına esmiş her rüzgarda

Senle beraber savrulsam.

Ben ne olsam da

Sana ait olsam?

Kâfi kendim bile olsam.

Gökyüzünde güneş batıyor
İncinmiş olmalısın
Kızıllık mavinin üstüne çalıyor
Bir gün ise diğer bir günden çalıyor
Hem nasıl yakınsın hem nasıl uzak
Sadece dönüyor dünya
Bazı şeyler yitip gider
Olup bitenlere veda gerek
Akşamüstü hüznü bu, uğrarsa sana
Uzağında değiliz yeni bir günün
Sadece dönüyor dünya
Yine bir şeyler oluyor akşamüstü
Biraz ışık sakla geceye ellerinden
Şeftali ve kırmızının büyüsü
Boynu bükük akşamüstü hüznü
Masum yanını tamamlıyor bir günün
Bilirim sızıların nasıl ince
Işık sakla geceye
Uzağında değiliz yeni bir günün




🤳🏼🌅 durup gün batımının fotoğrafını çektiğin an.

Bazı zamanlarda istersin ki canının ötesinden, içlerden bir ses duyasın, bir el uzansın, okşasın seni. Derinliğine katlanmış, suyun yüzüne çıkmayı başarmış bir kol sarılsın sana. Karanlığından korkmayan bir ışık yolunu aydınlatsın. Omzunda ağlayacağın bir merhaban olsun. Seni saran sarmayalan bir battaniye gibi korusun istersin birileri seni içinden geçen kıştan.

Arzun vuku bulduğunda aydınlanır elbet zifiri karanlığa mahkum kalmış ruhun. Geceden geçersin elbet. Doğan güneşi görürsün elbet fakat hayat bazen öyle bir yerden geçirir ki seni ne yol vardır ne de yoldaş vardır. Senle diğer insanlar arasındaki mesafede dolaştığında tek rastladığın aynada gördüğündür. Ona sıkı tutunamazsan, kaybedersin. Bir virajdan dönerken savrulur gider. Geriye de her insanda olduğu kadar bir insan kalır sana. Kendine yardım etme yetin olmadan sadece bir et yığını haline gelirsin.

Yeri geldiğinde kendi sesini kendin çıkaracaksın. Ondan duyacaksın. Kendi başını kendin okşarken farkedeceksin ne kadar mümkündür kurtarmak kendini içindeki hengâmeden. Kendini bulup su yüzeyine çıkaracaksın ki yarattığın derinlikte kaybolmayasın. Farkedeceksin seni boğanın da , kurtaranın da sen olduğunu. Aşacaksın karanlığı. Bazen yakacaksın elinde kalanı aydınlanmak için ama sen kendi gecene yıldız olduğunda, kendi gecene ay olduğunda göreceksin nasıl kıvılcımlar var içinde kendini aydınlatmaya yetecek ve belki başkalarına dahi yetecek ateşi göreceksin içinde. Hem ısıtan sizi, hem de aydınlatan. O zaman bileceksin içindeki cevheri,düşünce kalkmak gerektiğini. Hatta bileceksin karanlıkta nasıl yürüyeceğini yolundan sapmadan. Karanlığına katlanabileceğini göreceksin. Dışardan gelse de gelmese de çağrına bir cevap sen içinde bulacaksın merhemini yarana sürecek. Sen sana tutunacaksın daha iyi kavrayacağın bir şey olmadığını gördüğünde. Güzel olacak sonra, güzel.

Nisanda sokaklar ve hiç sevilmemiş kadınlar
Taştan duvarlar ve camdan kaburgalar
Nisana buhran sokaklara emir
Kadın zaten hem şiir hem şair

Göğüs kafesinde bülbülün ötüyor
Sesini duyan var mı tık tık
O camdan kafese nasıl sığdı
Bedenin, düşüncelerin ve düşlerin
Hep bundan mıydı hiç düşmeyişin
Bir çocuk aklıyla camdan kafese girişin

Tökezlersin,yalpalarsın belki
Tuz buz olursun ve özgür
Karışırsın toprağa
Sonra belki yine bir nisanda
Yeşillik tabağına kıvrılırsın
Bir kahvaltı sofrasında
Dünya gerçekten iyileşirse bir gün

Ne zordur dik durabilmesi kişinin tüm kıvrımlarına rağmen
Kendimi buruşturup atsam daha az acı verirdi bir yandan kıvrılıp bir yandan dikleşmeye çalışmaktan.
Ne doğru bilmem ben bir doğru olmadığının doğruluğundan başka.
Hiç bilemeyiz ki kelimeler mısralarda nasıl dans ederlerdi birbirleriyle en karanlık anıma bir zerre ışık sen olsaydın. Böyle umutsuz, böyle yorgun durmazlardı. Ayaklanıp dans ederlerdi olanca bir ihtirasla.Ama benim karanlığımda dans eden kelimelerde fark edilmemeye maruz. Kelimeler kaskatı tüm vazgeçmişlikleriyle. Tüm bu kaskatılık bıçak etkisiyle kimsenin görmediği yaralar açarken karanlıkta,ben de sadece duruyor olacağım,ışıkları kapatan elimi tekrar diğer elimle kavuşturduğumda.

Aralık 17’